01 June 2007

Düğünün İçinden...


Bir düğün daha geçirdik ama bu düğüne kuşbakışı yazacak kadar dışına çıkamıyorum.. Okul servisinde ilk tanıştığımız gün, yol boyunca gülme krizi geçirerek tanıştığım, üniversite hayatım boyunca yaşadığım en tatlı dialogların kahramanı, İstanbul'daki ev arkadaşım evlendi.. Daha Emre ile ilk tanıştıkları günü bana anlattığı anı hatırlarken nasıl oldu da, üzerinden dört sene geçti ve evlenmeye karar verdiler anlayamadım.. Üzerinden bir hafta geçti ama hala da şoktayım.. Düğün özetine dönersek:



Daha önceki düğünde dediğim gibi bu evlenme durumları da sehirlere göre değişiklik gösteriyor.. Bu sefer 5 sularında kız evinde toplanıldı, evin önünde halaylar çekildi.. Erkek tarafı yeterince iyi halay çektiğini ispat ederek eve gelin'i almaya geldi.. Biz o arada "vazgeçtik gidin" diye camdan bağırdık ama sanırım bunu bir tek zurnacı duydu.. Duyar duymaz da çıkarttığı sesle olayı örtbas etti.. Bunu duymayan damat eve gelini almaya geldi.. Bir süre kapılar açılmadı! Reina kapısında bodyguard'a uygulanacak muamele, yardımcı hanıma uygulanarak içeri girildi diye tahmin ediyorum ama ben o arada gelin çiçeğini yukarı yetiştirmeye çalıştığım için emin de değilim.. Eve giren damat, arkadaşları ve saz ekibi terasta kızımızı dans ettirdikten sonra arabaya binerek otel'e gittiler..


Biz o arada kuaföre uçarak, en hızlı şekilde düğüne hazırlanma denemesinde bulunduk.. Bu mücadeleyi tamamladıktan sonra İstanbul taksilerine özenerek, gideceğim yeri cok trafikli bularak, beni gece kıyafetimle sokakta indiren Ankara taksisi macerasından sonra otele ulaştım.. Tabi ben ulaşana kadar düğün öncesi otel odası muhabbetini de kaçırmış oldum ama pek dert etmedim; zaten sanırım bizim kızlar da kibarca odadan kovulmuştu -meğerse süpriz dans şovlarını son kez deniyorlarmış-


Gece ise çekirdek bir arkadaş grubunu birleştirdiği için çok sohbetli, eğlenceli ama bir yanı çok buruk geçti.. Hepimizin gözleri farklı farklı anlarda doldu; ben bir gün sonra anneme düğünü anlatırken sadece gözlerim dolmakla kalmadım ayrıca bol bol da ağladım... Simay'cığım evlenmekle kalmayarak, Emre ile Amerika'ya yerleşti.. Çok mutlu olacaklarına eminim ama insan bu kadar sevdiği bir insanla arasına saatler, kilometreler girsin istemiyor.. Haftaya gideceğimiz kızlar tatiline o da gelsin istiyor:)

Gecenin skorlarına gelince: Tabi ki Simay Emre'nin ayağına bastı! Çiçeği hiç tanımadığımız -hatta Simay'ın bile tanıdığından süphem olan- bir kız kaptı; geline düğün boyunca ayağını sürterek dans etmesi tembihlendi ancak sonunda ayakkabısının altındaki Selin'lerden birinin silinip, birinin kalmasıyla ilerleyen yıllarda aşk hayatımız nereye doğru gidecek bilgi edinilemedi:)

Ayrıca türküyü değiştiriyorum: -Uçakla- 3 saatten fazla süren yere kız vermesinler!

2 comments:

Anonymous said...

Selincm,
Gercekten cok guzel anlatmissin ama 4 sene degil cnm, dile kolay 6 sene Simay ve Emre'nin buyuk aski :)
Bu arada sen ask hayatinla ilgili hic endise etme, sen olan Selin bizim grup kizlari icinde yazilmisti, yani hangi Selin'in silindigi ortada :)
Bu turkuyu 3 saat uzaklik olarak degistirmek cok hosuma gitti, bundan sonrakilere sadece avrupa kapilari acik olsun lutfen !!!

ayse

Selin said...

Heyy yaşasın:)

Ben yeni mezun olduk sanıyorum hala; o yuzden 4 sene benim için:)

Bu arada illahi gideceğim diye tutturursa Avrupa kapıları açık! Yoksa yurtdışı kontenjanı -özellikle Amerika- doldu!!!