29 January 2007

Ajandanı Göster


Hillsider dergisinde bu ay Duygu Arseven "Bana ajandanı göster sana kim olduğunu söyleyeyim" diyerek yazısına başlamıştı.. Ajanda ile yıl boyu olan ilişkimize ek olarak, seçilen ajandalara veya kullanım biçimlerine göre karakter tiplerini ayırmıştı... Büyük bir keyifle bakalım hangi gruba giriyormuşum diye okumaya koyuldum:

"Katı Tip: Bu tipin insanları için zaman her seyden önce gerekli bir şeydir. Düzen ve güç onlar için çok önemlidir. Ya PDA kullanırlar ya da ciltli büyük boy bir ajandaları vardır. Günü gününe ve çok özenle tutarlar.

Endişeli Tip: Devamlı zamana karşı kavga halindedirler. Her şeyi planlamak ihtiyacını hissederler. Saatler, randevular ve yapılacak işler çok muntazamdır.

Uyumlu Tip: Bu kategoride kadınlar çok fark edilir biçimde çoğunluktadır. Bu tipler için zaman son derece değerlidir. Olabildiğince iyi kullanılması gerekmektedir ama beklenmedik olaylar ya da program değişiklikleri sorun yaratmaz. Ajandaları ciltlidir, bölümlü değildir. Not almaya ayrılmış sayfaları çoktur.

Dağınık Tip: Bu tipteki insanlar için zaman can sıkıcı bir unsurdur. İki seçenekleri vardır; ya ajandaları olmaz ya da tutkuyla bağlandıkları çok ilginç bir ajanda sahibidirler"

.. demiş ve yazıyı ajandanın sosyalleşmedeki duruşuna taşımış Duygu Arseven ancak ben henüz ajandamla kişiliğim arasındaki bağlantıyı çözememişken, sadece gözlerim ilerleyen satırları okudu ve ajandalarımı düşündüm..

Benim ajandalarım, hep küçük olur, büyük ajandalar taşımakla yaptığın işleri büyütüyormuşsun gibi hissederim veya her yere taşıyamadığım için iş sadece ajandanın durduğu yerde yapılır hissi uyandırır..

Ayrıca yukarıdaki resmin aksine, sayfalarında günlerin önceden yazılı olduğu ajandaları da kullanamam.. Aslında çok beğenirim ve güzel bulurum ama o gün tek sayfalık iş yapma hakkı olması, kısıtlandırılıyormusum gibi hissettirir bana ve onlardan uzak dururum..

Ajandalarımın olmazsa olmazı ise spiralli ciltleridir. Kağıtlar istenildiğinde koparılmalı, baska amacları için kullanılabilmelidir. Ters tarafına kişisel notlar, akla gelen fikirler, unutulmaması gereken luzumsuz detaylar yazılırken rahat davranılabilmeli ve sonra sayfalar koparılabilmelidir.

Bunlara bakacak olursak, her ne kadar ajandasal olarak dağınık dursam da, Özgür Tip diye bir sey olsaydı ona girerdim sanırım.. Hayatımda birinin benim için yarattığı formata uymada yaşadığım zorluğu ajandam da sergileyerek, beğendiğim defterlerle kendi ajandamı oluşturuyorum ve şu anda kendi satırları, tarihleri, sayfa sayıları gayet belirgin olan işimin yarattığı formata uymaya direnen bünyem yüzümden, önümdeki ajandayı defter olarak kullanıyorum.

En kısa zamanda ufak, spiralli bir defteri ajanda yapmak dileğiyle..

24 January 2007

PrimeTimeTables



Daha siteye gitmeden,linkte adını okuduğum andan itibaren siteye bayıldım:) www.PrimeTimeTables.com

Biliyorum bu hizmeti veren kredi kartları veya concierge servisleri var ama ismiyle beni bu kadar yakalayamamıştı.

Daha rezervasyon yaptırmadan çok değerli bir şeyi edecekmişim gibi hissettirdi bana..:) Ya da medya sektöründe çalışıyorum diye mi beni 12'den vurdu bilemiyorum ama İstanbul'da olmasa da ben sevdim, siz de sevin:)

22 January 2007

Akbank İnsancıkları


Bu reklam yayınlandığından beri aklımda sorular var, cidden bunlar insanları tepeden cekmişler mi yoksa bilgisayar animasyonu mu diye?

Geçenlerde aldığım bir dergide ok şeklinde oldukları bir versiyonu basılıydı ve uzun uzun baktım ve sonunda bunların 3D animasyon olduğuna karar verdim cunku resimde iki tane aynı adamdan bulmustum.. Ve simdi web'de bu resimi bulup inceledim ve yine aklım karıştı; sanırım ilk versiyonlarını insanlarla yaptılar sonra animasyon kullanmaya başladılar:)

Kafanı buna mı yoruyorsun diyorsanız, evet yoruyorum:) Anlayana kadar da içim rahat etmeyecek:)

18 January 2007

Adıma Yazılmış Şarkı


Adımıza hitaben gelen maillerden, adımıza basılmış ajandalardan sonraa ikinci generasyon kişiselleştirme:

Adınızı özel şarkı!!! Şahane değil mi??

TailoredMusic portfolyosundaki şarkıları isme özel hale getirebiliyor.. Bu yazıyı teknolojiye hayran kaldım ve aktarıyorum gibi düşünmeyin lütfen, daha ziyade, Kadınlara Hediye Alma Kılavuzu yazımın devamı gibi de değerlendirmenizde fayda var:)

Gerçi bu şarkılar akıllı bir ses sistemi ile kişiselleştiriliyorsa Türkçe isimlerin nasıl okunacağı ile ilgili şüphelerim var ama, olur da bana süpriz yapmak isteyen olursa "Celine" yazmak yeterli olacaktır... Bir de en çok Jazz#2 'yi beğendiğim:)

17 January 2007

Rahat Uyuyacağım


Çok spontane gelişen, süper bir gece geçirdim..

Dayımın bir arkadasımın verdiği Capital Radio gecesine, sevgili arkadasımın Hande ile katıldım.. Amaç her zaman yaptığım cafe, club gezmeleri dısında bir gece gecirmekti ancaak her beklentisiz gecede oldugu gibi süper keyif aldığım bir organizasyona dönüştü.. Neden böyle bir kanun var bilmiyorum, ne kadar gitsemde olur gitmesem de diyorsan; o kadar süprizli gelişiyor her şey..

İlk süpriz kapıdan girer girmez, şık bir bayanın girişte adımızı alması ve kartvisitlerimizi istemesiyle başladı.. Bir de baktım ki, kartvisitlerin en üstünde duran kart sevgili mesai arkadaslarımdan Gülseren'in kartı.. Gerçi içeride onu bulmam zaman aldı ama cep telefonun ulaşamadığı noktalarda devreye giren gözler, kendisini yakalamamda etkili oldu:)

İkinci süpriz en son 16 yaşımda görüştüğüm ve çocukluğumun Mustafa Abi'sinin orada olmasıydı.. Tabiki beni tanımadı ama kendisi hiç değişmemişti, yanına gittim kendimi hatırlattım ve birbirimizle karsılasmamızdan karsılıklı saskın kısa tatlı bir sohbet yaptık ve o kadar eskiye dayanan birini görmek nedense inanılmaz huzur verdi..

Üçüncü süpriz, daha önce kısa bir zaman zarfında bir tanıstıgım bir kişiyle vestiyer sırasında karsılaşıp, kısa bir sohbet ile dayımın arkadası oldugunu kesfetmem oldu

Süpriz olmayan ama gecenin en guzel zamanlarında biri ise, Gulseren'le olan iş konuşmamızdı.. Kendimi bir basarı hikayesi dinliyor gibi hissettim.. İşinde şu an olduğu noktaya gelişini excel kolonlarından takip etmekten çok farklı bir şeydi..

Saat çok gec oldu, sabah 7'de kalkacağım ama günü güzel ve dolu dolu tamamlamamın verdiği duygu ile doluyum.. Ve bu duyguya bayılıyorum.. Ancak böyle olduğu zaman rahat uyuyabiliyorum ve sabah mutlu kalkabiliyorum..

Birazdan mutlu mutlu uyuyacağım ve sanırım sabah da mutlu kalkacağım..

14 January 2007

Şehirdeki Sis


Şehirdeki sisle beraber içimdeki sis de ortadan kalktı..
Hatta içimdeki sisin, şehirdekini solladığı bile söylenebilir...

Şimdi her şey biraz daha net: Binalar, insanlar, arabalar, kaldırımlar, ilişkiler, planlar; duygularım, istediklerim ve istemediklerim...

Güneşi seviyorum..

Güzel bir hafta geçirmek dileğiyle..

12 January 2007

Jelibon tasarlamak mı?




Ben ofiste internet siteleri ve reklam bütçeleri arasında kıvranırken telefonum çaldı: Sevgili Burçak aradı. Aradığında hep entresan bir şeyle karşıma çıktığı için, nasılsın napıosun faslının arkasından bir şey geleceğini biliyordum...

"Selin ben jelibon tasarlıyorum, bana ikonik bir karakter öner" dedi..

Jelibon ve ikonik karakter...

Yıllardır o ayıcıkları yemeye o kadar alıştım ki, aklıma ilk anda pek bir şey gelmedi..

Bir tek rengarenk kelebekler fena olmazdı diye düşündüm; bir de yeşil kurbağacıklar
-Sanırım hala öpünce prens olacaklarını sanıyorum- Belki olur demeyin daha önce bir oyuncakcıda, yeşil kurbağacıkları öpmüşlüğüm var. Prens olmasını bırakın, bir kımıldama bile oluşmadı..

Bu bulduklarımdan da pek tatmin olmuş değilim, kafasına ufak seyleri takıp elinde olmadan sürekli düşünen bir insan olduğum için, iki gündür kafamdaki sürekli jelibonlar dolaşıyor.. Nasıl olsun, nasıl olsun?

Sizce nasıl olsun???

09 January 2007

YazYazSil - Yayın Yok




Kendimi buraya yazı yazmadığım için bir şeyi eksik yapıyor gibi hissediyorum...
Ama yazıp yazıp siliyorum..

O yüzden size TRT'den kalma bir alışkanlıkla, yayın olmadığı zamanlarda gösterilen manzara resmi niyetine size bir resim seçtim. Bakın bakın beni anın ve bir de dua edin, TRT'de yayın tamamlandıktan sonra (genelde 00:00'dan sonra) çıkarttığı o korkunç sesi çıkartmıyor:)

04 January 2007

Renklerimi Bulmaya Çalışıyorum



Bu bir hastalık mı bilmiyorum...
Vaktim çoksa hiç bir şey yetiştiremiyorum..
Sanki hep zamanla yarışmam lazım..
Dar zamanda kaçamak yapmalıyım..
Her şeyi yapabileceğim son dakikaya kadar ertelemeliyim..
Son dakikada her şeyi yetiştirmeliyim..
Koşarken her şeyi halletmeliyim..
Koşmak için illahi koşu ayakkabıları giymemeliyim..
Erken gitmemeliyim, geç de kalmamalıyım..
Arada kuralları çiğnemeliyim...
Balon yapıp patlatmamalıyım..
Şık olmalıyım ama aklımı şıklığa bırakmamalıyım..
Arada kendimi bırakmalıyım..
Kendini bırakma hakkına sahip olmalıyım..
Çok okumalıyım..
Okuduklarımı uygulamalıyım...
Uyguladıklarımı paylaşmalıyım..
Yeni insanlarla tanışmalıyım..
Bol bol konuşmalıyım..

Bu neydi derseniz, kendimi kayıp hissettiğimde yaptığım iç konuşmalardan biriydi.. Bu sefer dış bir açıklamaya dönüştü ama bu dönüşüm esnasında özünden bir şey yitirmedi, hiç bir şeyi süzmedim, geldiği gibi yazdım:

Peki bu Rubik Kübü görseli nedir diye merak ederseniz de, kendimle olan bu konuşmayı yaparken kendimi Rubik Kübü ile oynuyor gibi hissettim, (kendimi) evirdim çevirdim; renklerimi bir araya toplamaya çalıştım, umarım turuncularla kırmızılar birbirine karışmamıştır...

YeniYıl Dönüşü


Yeniyıl'a girilir aslında ama 2006'da yola çıkıp 2007'de eve girenler için yeniyıl dönüşü oldu bu 5 günlük aralık...
5 gün nasıl geçti derseniz anlamadım.. Bayram mıydı? Yılbası mıydı? İzin mi? Hepsi birbirine karıştı...
Zaten 2 haftada bir bir düğün vesilesiyle aceleyle valizimi toplayıp, onları bosalttığımda tekrar toplamamı gerektiren bir ay geçirdiğim için bu bayram-yeniyıl gezisi fazla geldi sanırım...
Yeniyıl'a nasıl başlarsan öyle gidiyorsa diye düşündükçe de durum beni korkutuyor çünkü yeniyıla Çeşme otobanında jandarma kimlik kontrolü yaparken girdim:)
Bakalım yılım nasıl geçecek...
Umarım hepimizi güzel bir yıl geçiririz...
HapPy 2007!