21 August 2007

Mektup Arkadaşlığı


Ondan ona atlayarak kontrolsüzce düşünürken, bir anda artık çook çok silikleşmiş bir şey hatırladım: Mektup arkadaşlığı

Eskiden aldığımız dergilerin arkasında birbiriyle mektup arkadaşı olmak isteyenler için bir sayfa olurdu. Hayal meyal hatırlıyorum, kişilerin kendilerini kısaca tanıttıkları ufak bir paragraf olur ve hemen altında adresleri yer alırdı. Benim de bir iki denemem olmuştu; birincisi mektup postalanmadan önce vazgeçilmiş bir deneme (9 yaşlarında); ikincisi Ingilizce öğretmenimizin Ingilizcemizi geliştirmek için yaptığı mektup arkadaşlığı çöp çatanlığı üzerine yazılmış bir mektup (12 yaşlarında). Bana yazan Brezilya'lı kızın tüm aile sorunlarını anlatıp, sonra bana sonsuz detaylı soru sorması sonucunda -o zamanda hızlı özelime girilmesine tepki duyuyordum demek ki- arkası gelmeyen bir deneme..

Şimdi düşününce tanımadığın birine yazdığın bir mektup olduğu için, paylaşım isteğinden öte yazma isteğiydi gibi geliyor bana ve bu sebeple de blog yazma ile de benzeştiklerini düşünüyorum.. İlk başta kendi yazma ihtiyacını gidermek için başladığın blogging sonra paylaşıma dönüşse de, temelinde istediklerini anlatma ihtiyacını barındırıyor; tıpkı internetsiz dönemin mektup arkadaşlığı gibi..

Teknoloji yeni yaratımlar ortaya atıyor olsa da, insan ve ihtiyaçları değişmiyor.
Biz ise her şey değişiyor zannederken belki de sadece at arabasından inip, motorlu araçlara geçiyoruz ve bu hızı ve konforu bir icat zannederken aslında tarih dijital versiyonlarda tekerrür ediyor..

20 August 2007

Moda Vakko'dur


Çok eski bir kumaş parçası buldum evde.. Annemin eski bir kıyafetinin, sökülen bir parçasıymış.. Kendisini kafama bant yapıp çıkarttığım esnada arkasında Moda Vakko'dur yazısını gördüm.. Gördüm ve mest oldum.. Hemen anneme sakın bu parçayı atma, bana ver dedim.. Sanki bir müzayede parçasına sahip olmanın çok yakınındaymışım gibi hissetim.. Eski , özenli ve yaşanmışığı olan ufak bir parça; daha önemlisi Vakko'nun pazarlama iletişimin bana göre eski bir kalıntısı..
Benim göremediğim bir dönem olan 1978'den kalmış; o döneme ait dokunarak gözlemleyebildiğim tek pazarlama unsuru...
Ve aynı zamanda benim dönemimin Vakko'sunun da devam eden, istikrarlı söylemi: Moda Vakko'dur

İstanbul Modern - Ağustos |SıfırYedi|

Bugün yaklaşık 3 saatimi İstanbul Modern'de geçirdim..
İstanbul Modern bambaşka bir dünya.. Bir nevi ruh beslenmesi ve sesini kullanmaya korktuğun bir terapi..



Benim terapim Andreas Gursky ile başladı. Sergilenen Andreas Gursky fotoğrafları, göz bozacak kadar büyük ve detaylı; aynı zamanda da önünde kalakalacağınız kadar ihtişamlıydı.. Zaten daha fotoğrafları görmeden kuratörü Thomas Weski tarafından yazılan tanıtımda bile duraklıyorsunuz: Hatta ben son paragrafı çok beğendiğim için fotoğraf çekme yasağını bile deldim. Tamam ayıp ettim ama o fotoğrafı çekmesem, asla "Gerçekliğin ancak biri onu yarattığında yakalanabileceğine inanan sanatçı, gerçekliğin belgesi gibi görünenin, aslında gerçeklik görünüşü taşıyan bir kurmacadan ibaret olduğunun altını çiziyor" lafını hatırlamayacaktım.


Andreas Gursky fotoğraflarına bakarken, sergiyi kesin görmeli dediğim ve 26 Ağustos'a kadar Istanbul'a gelme şansı olmayan çok sevdiğim bir iki kişi için de resim çekmek istedim ancak bu konuda çok ileri gitmedim ama sergideki favorilerim olmasa da bazı fotografları internette buldum. Göz atmak için bir tık yeterli..

Andreas Gursky sergisi biter bitmez ayaklarınızın sizi götürdüğü ikinci fotoğraf sergisi de Ahmet Polat'a aitti.. Gursky'den sonra fazla gerçekci geliyordu insana ama son derece etkileyiciydi. Yakaladığı yüzler, ifadeler çok başarılıydı. Davetlerde yakaladığı değişik ifadelerden, deprem döneminde çektiği duyguları karışık bakışlara kadar değişik bir yelpazede fotoğrafları vardı..

Düşleri Düşlemek Video Programları da oldukça değişik kurgulu ve "ne yaratıcı insanlar" dedirten türdendi ama ilk iki sergi yanında favorilerim içine giremedi.

Blogger'ın Notu: Bu post'ta bahsettiğim tüm sergiler 26 Ağustos'da bittiği için herhangi biri ilginizi çekiyorsa, bu hafta gitmelisiniz.

16 August 2007

TreasureDough Princess Loot


Treasure Dough oynayacak yaşta olmak istiyorum.. Zaten küçükken oyun hamurlarını çok severdim, bir de içinden yüzük bilezik bulacak olsam ne kadar çıldırırdım tahmin edebiliyorum..
Ayrıca o pembe mıncıklanası Dough bölümü de çok güzel görünüyor, parçalar halinde sağa sola fırlatmalık! Hemen kuzenime alıp, bende oynamak istiyorum!!

10 August 2007

Maslak'ta Duygu Çalkantısı


Bugün her gün olduğu gibi havalı plazamızdan yorgun argın çıktım, her zaman olduğu gibi arabama doğru yürümeye koyuldum. O arada ufak bir erkek çocuğu - tahminen 4-5 yaşında- yanıma doğru gelmeye başladı. Şehrin bünyeye kattığı paranoya sebebiyle çantamı sıkı tutuyor muyum kontrol ettim; o esnada daha da yaklaştı; elinde su tabancası, yırtık kotu ve bağcıkları açık ayakkabılarıyla çizdiği haylaz çocuk profiline yakışacak bir hareketlilik sergiledi. Bende gayri ihtiyari "napıyorsun bana mı saldıracaksın" dedim. Çok doğal bir şekilde "hayır seni koruyorum" dedi. Sonra önüme geçip arabama gidene kadar beni "korudu". Hatta en son arabaya çalıştırdıktan sonra "çıkabilirsin serbest" bile dedi ve ben ufacık çocuktan bile tedirgin olduğum için kendimden utandım.
Bu olayın bende yarattığı etki devam ederken, ana yola bağlanan ve henüz kimsenin bilmediği kestirme yola doğru ilerlerdim ve aniden önüme koşan kalabalık çıktı. Ne onlar benimle keşişmeyi bekliyordu, ne de ben onlarla kesişmeyi bekliyordum.. Zar zor durdum ve içlerinden biri hiç hızını kesmedi ve devam etti. Hem de koltuk değnekleriyle koşuyordu; dikkatli bakınca tek bacağının olmadığını fark ettim. O durumu arkadaşlarıyla koşmasına o kadar engel değildi ve o kadar doğaldı ki anlatamam. Ben kavşağa gelene kadar koşarak yolu geçeceğinden çok emin şekilde hiç duraksamadan koşmaya devam etti; hem de yüzünde muhteşem bir gülümsemeyle ve ben ağlamaya başladım ama üzüldüğüm için değil; onunla çok gurur duyduğum için.. Kendini o kadar eşit ve her şeye yetebilir hissediyordu ki, onunla ve etrafında ona böyle hissetmesi için güç veren insanlarla gurur duydum.
İsole plaza yaşamımda, herkesin yaşamını aynı zannederken bir anda yoğun bir duygu çalkantısı yaşadım ve bu sebeple normalde günlük tipinde yazılar pek yazamasam da bunu yazmak için gayret sarf etmedim: Ellerim işi bitirdi..
Ayrıca arkadaşlarımın engelliler için hazırladığı fakat henüz yayınlanmaya başlamayan, kısa bir film olan "Eşitlik"'te ne kadar doğru bir mesaj verdiklerini bir kez daha anlamış oldum. Paylaşma şansım olursa en kısa sürede onu da ekleyeceğim..

07 August 2007

Yahoo Widget


Geçen haftaki Business Week'te internette yeni generasyon uygulamaların Widget'lar üzerinde döneceğini söyleyen makaleden sonra Google barına "widget" yazıp bakınmaya koyuldum.
İlk olarak Yahoo widgets çıktı karşıma, zaten onları incelemekten diğer servislerin widget'larına bakma şansım olmadı..
işte ilk indirdiğim Widget: Yahoo! Notepad!
Not alırken kağıt kalemden kurtulmayı sağlayabilecek ve en önemlisi de kağıt israfını önleyecek bir uygulama.. Hem de oldukça sevimli..
Yahoo! Notepad indirmek için tıklayın

02 August 2007

Dobişko:Sensin Beta


Yemek yemeyi pek seven biri değilim ama neresi güzel; nerede ne yenir bilmek hoşuma gidiyor ama şehir rehberi diye tabir edilen sitelerden de böö geldi diyebilirim. Size de böö geldiyse, işte iştah açan yepyeni bir site: Dobişko... Buradaki mekanların tanımları üyeler tarafında giriliyor, üyeler tarafından etiketleniyor ve oylanıyor
Tabi ki, en sevdiğim mekan Cafe des Cafes'nin girişini hemen yaptım:)
Afiyet olsun!

Önemli itiraf: Logonun altındaki "Sensin Beta" lafına o kadar çok güldüm ki, aslında siteyi o yüzden bile sevmiş olabilirim:)