13 December 2013

Ah be Yithsak


Seni kaybettigimize olan uzuntum, beraber gecirdigimiz zamanla ters orantili

Butun gun "ah be Yithsak" dedim.. Hasta olduguna inanmadigim gibi, seni kaybettigimize de inanmak istemedi bir yanim. Ilk yas tutamadim, daha cok hayal kirikligina ugradim, Sanki sen bir seyi yanlis yapmissin, ben de bu pozitif dusunce olayini basaramamisim...

Sanki hayat sen onu severken, arkandan is cevirdi...

"Runaway buddy" , Broome Bar... Hep hatirlayacagim...

Kendine bu sefer iyi bak...

10 December 2013

Hayat Hala Analog

Sanirim ilk dijital kameraya sahip oldugum zaman , hayata karsi sabirli olmanin gerekli oldugu fikrini yitirdim. Daha sahip oldugum ilk gun, "Naber analog, seni 36 poz beklememe gerek yok, dijital aninda goruntu" deyip nanik yapti bir tarafim hatta analog kamerayi hor gordu.

Hayatima diger giren e-posta, ICQ, MSN, cep telefonu, SMS, MMS,Yonja, Facebook, Skype, Twitter, Facetime gibi uygulamalar da bunlarin tuzu biberi oldu. Hayata karsi sabirli olmaya gerek yoktu. Ulkeler, zaman dilimleri, tanisikliklar, arkadasliklar, ogrenmek, paylasmak sen istedigin anda, senin oldugun yerde oluveren seylere donustu. Acikcasi sevdigi bir suru insandan uzakta olan bir insan olarak durumdan son derece keyif aldim. Uzakta olmak boyle cekilir hale geldi ve kendimi hep degisime sahit olan sansli bir jenerasyon olarak gordum.

Bunu ama aslinda analog kamera, mektup, posta gibisi yok, nerede eski gunlere baglamayacagim korkmayin. Bugun geldigim noktada hala her birini kullaniyor olmaktan cok mutluyum, hatta her yeni cikan uygulamada heyecanlaniyorum. Icten ice hayatimiza daha neler gelecek acaba diye tahmin yurutmekten kendimi alamiyorum.

Sikayetim daha yeni kaybettigimi fark ettigim sabretme fikri uzerine. Dunya teknolojiklestikce, hayatimin da "user friendly" bir arayuzden, sonraki butonuna basip onaylandigim zaman ilerleyecegini sanmaya basladim. Oysa ki, hayatin buyuk bir kismi hala el emegi mantigiyla calisiyor ve o hizda da ilerliyor. Iki ilmek atiyorsun, iki sira oruyorsun bazen bakiyorsun olmuyor, bir daha basliyorsun, bu sefer on ilmek atiyorsun, bir ters bir duz oruyorsun, belki tam istedigin olmuyor ama yine de olani kabul ediyorsun veya sokup bir daha basliyorsun. Bazen tum malzemeyi tencereye koyuyorsun, illa iki saat atesle kaldiktan sonra yenilebilir hale geliyor.

Diyecegim, hayatin bir deneme yanilma, ogrenme ve pisme suresi var ama biz bunun gerektirdigi sabri gostermeyi artik gerekli gormuyoruz. Sorun su ki, gerekli gormemiz , gerekmedigi anlamina gelmiyor. Hayati hala en az iki saat ocakta pisirmemiz, on degil belki yuz ilmegi bir ters bir duz ormemiz gerekiyor fakat artik bunu yapmamiz gerektiginde isyan ediyoruz, hayat bize kotu davraniyor saniyoruz. Aslinda yaniliyoruz cunku hayat hala analog, dijitallesen sadece bizleriz ve sabretme fikrinden yoksun ve emek harcamaktan biraz aciziz...

09 December 2013

Amerikan Konsolosluguna

Turkiye'ye geldigimde , Amerika konsolosluguna yaptigim gunibirlik ziyaret sonrasinda kendilerine iki cift lafim var:


Yil 2013, insanlarin neredeyse ikiser telefonlari, tabletleri, bilgisayarlari var. Iceriye teknolojik cihaz almamayi, alinmiyorsa da iceride bulundugun sure zarfinda esyalari saklayacak bir yer saglamamanizi pek anlayamiyorum. [Cep telefonumu nereye birakayim diye sorunca, karsidaki kahveye sorun diyorsunuz, insan kendini vergi dairesinde hissediyor, vize derdini unutuyor, uzerine bir rahatlik geliyor) 

Simdi bir anda benden duyup sasirmayin ama topraklarimizda asimile olmussunuz. Kural getirip , cozum getirmeme ulkemizin en sahiplendigi ilkelerden biridir. Bu ilkeye paralel olarak, telefonu yasak edip, cozumu karsidaki kahveye, bufeye birakmissiniz, ki bu sizleri bizden biri yapmis. 

Artik ayri gayrimiz olmadigina gore, karsidaki kahvede okeye, mahalledeki dugunde de hayala bekleriz... 

Saglicakla kalin.

21 November 2013

Beyin Ici Siddet

Bugun fark ettim ki, aslinda mutlu olmak,yaptiklarinla degil yapabileceklerinin olasilik dahilinde olmasi ile alakali...


Mevcut olasiliklar, isler, insanlar hayatindan cikinca, aslinda ilerde karsina cikabilecek firsatlari da kaybettin zannedip, hayal gucunu baltaladigin icin mutsuz oluyorsun. 

Yoksa hayat degismiyor, hayal gucune iskence ediyorsun hepsi bu. Hayal gucu kafasini kaldirip, "Aaa biliyor musun aslinda sunu yapabilirsin" dediginde. AMA gelip hayal gucunun kafasina kocaman bir tahta ile vuruyor. 

Yere yigilip sersemleyen hayal gucu tam kendini toparlayip yerden kalkmaya calisirken ; AMA kalkarsa yine konusacak diye bir de karnina tekme atiyorsun. Aslinda konusurken iyi gelse de, guzel guzel konusup yarattigi heyecanin sonra hayal kirikligi donmesinden korkuyorsun. Sonra yine vuruyorsun.

Nereden biliyorsunuz derseniz, tahmin edeceginiz uzere hayal gucumun benden cok cekmisligi var. (Beyin Ici Siddet diye bir olusum olsa, muhtemelen beni hayal gucumden uzak tutarlardi.)

AMA bugun bu bilge yaziyi yazmamin sebebi hayal gucume karsi mutlu yenilgimi kutlamak. Iki gun once bir firsati kacirdigimi dusundugum sirada, baska bir firsat cikar , cikmaz diye kendimle tartisirken hayal gucu kafama vurup "her sey cok guzel olacak" diyip beni susturdu, "hayir olmayacak, o firsati kacirdim" demeye calisirken cumlemi tamamlayamadan karnima tekme atti, yigildim kaldim.Yerde debelenirken, hayal gucum beynimi ele gecirdi, her seyin cok guzel olacagina icerideki herkesi inandirdi. Su anda topluca sefil olacagimiza, bir senliktir gidiyor. Hani o esnada beni ararsaniz bulamayacaksiniz. Artik hayal gucume not birakin, iletirse size geri donerim.

17 November 2013

Kendine Ait Olmayan Gucun Ozguveni


Politikaci eslerinin bir cogunun gozunde hoslanmadigim bir isik ve ortak enerji var, televizyonda kendileri ile goz goze gelirken icten ice rahatsiz olusum, aslinda arkada calisan bir analiz sureci baslatmis olacak ki, dun televizyonda Obama'nin konusmasini dinlerken bir anda aydinlandim.

Bu bayanlar, kendilerine ait olmayan bir gucun ozguvenini yasiyorlar. O yuzden kocalarinin ifadesindeki yorgunlugun aksine, kendilerini sansli hissetmenin verdigi enerji ve yuzlerinde emek harcanmadan edinilmis basarinin yarattigi piyango kazanmis etkisi var. Bu Michelle'de de var, Emine'de de.. Yani tahminimce ulke bagimsiz bir durum.

Olur da hic bir bilimsel ve akademik degeri olmayan bu durumu ve yazdiklarimi sorgularsaniz. aktif siyaset yapan bir iki kadini kontrol grubu olarak kullanmanizi oneririm. Mesela Hillary Clinton, Emine Tarhan..

Ayrica simdiden soyleyeyim, sosyolog filan degilim. Yazdiklarimin hic bir kaynagi yok. Oyle aklima geldi yazdim, yani politikaci esiyseniz ve okuyorsaniz cok umursamayin. Michelle pek takmaz ama Emine gonul koyarsa diye aciklamak istedim.



22 October 2013

Tek Tek Gelin... Sevgiler, New York

New York'ta gercek ustu bir hafta gecirdik. Biz Turkiye'ye gitmedik, Turkiye ayagimiza geldi.


3 yildir burada yasiyorum ama ayni anda bu kadar tanidigim insanin New York'ta oldugu bir zaman daha gecirmedim. Hatta buralarda oldugunu bilip, goremedigim ; duyup, arayamadigim insanlar bile oldu. (Istemedigim degil, tek kisi olarak yetisemedigimden)

Tabi sadece benim arkadaslarimla kalmadigi icin, gun icinde sokakta, metroda, restaurantta, barda, alisveriste, bakkalda, tuvalette en az birkac Turk'le karsilasmak gunun kacinilmaz bir parcasi oldu.

Karsilastigim Turk'ler, bana bir kuple her seyden azicik tattirdi...

Yaninda aile olmasini, yakin arkadas cesitliliginin ne de guzel oldugunu, Turkiye'den gelen tatlinin, bademin, cevizin tadinin bir baska oldugunu, 5 Turk kiz yan yana gelirse mutlaka bir iliski sorununa kriz masasi olusturuldugunu (valla kulak misafiri oldum, bilerek dinlemedim), Turk kizin kriz masasi esnasinda hala sac-kiyafet-ayakkabi-canta dortlusunun analizini yapacak kadar kabiliyetli oldugunu ve bunun yani sira sadece bakislariyla karsindaki insana "ne giyiyorum acaba" guvensizligini tattirabildigini, Turk'lerin tanimadigi Turkleri gorunce kimi -cogu- zaman gormemezlikten geldigini, tanidigi Turk'leri gorunce ise bolunerek cogaldigini, erkeklerin yuklu hesaplari odedigini, kizlarin sonra icki, tatli ismarladigini, yeni seylere uyumumuzun Bugatti hizinda oldugunu, Apple urunlerinin ne kadar cok sevildigini, gittigimiz yerdeki iyi gece mekanlarini ne kadar kolay ogrendigimizi ve gece iyi mekana gitmenin aslinda eglenmeden cok statu oldugunu, bunun yani sira yazmaya usendigim bir suru seyi daha bir haftada tattim. 

Dun itibariyle Turk'ler bir anda New York semalarindan Istanbul, Ankara, Izmir semalarina suzuldu. Ayiptir soylemesi aptal oldum. 

Neyse bu aptallik uzun suredir icinde bulundugum siradanlikta, gozlem kabiliyetimi tetikledi ve yazma istegimi bana geri verdi. 

Hazir yaziyorken soyleyeyim, tanisalim tanismayalim hepinizi seviyorum, yine gelin ama tek ricam tek tek gelin... 

09 August 2013

Monkey Town 3

Bir bilge kisi hayat ne istersen sana onu veriyor temali bir cumle kurmussa, kendisine katiliyorum. Tam bu New York beni hic sasirtmiyor artik ama ben hala sasirmak istiyorum dedim ve sasirdim. 


Hayatimin en ilginc yemek deneyimlerinden birini bu Pazartesi yasadim. Aslinda sanat etkinlikleri ariyordum kendime , aramalarim sanata yemek katilmis bir etkinlikle sonlandi. 

Bahsettigim etkinligin adi: Monkey Town 3

Kendisi gecici bir sureyle Chelsea'de bir galerinin icine kurulmus bir kup aslinda. Bu kubun icinde her aksam baska bir sefin menusunu servis ediliyor. Yemek yerken dort duvara yansiltmis sanat projesi olan videolari izliyorsunuz. New York'a her gelen mutlaka gitsin demek istiyorum ama malesef 11Agustos'da sonlaniyor. 

11 Agustos'a da kadar New York'ta olanlar kesin gitmeli, pisman olmayacaginiza garanti veriyorum.





29 May 2013

Karl

Iki haftalik Istanbul kacamagi sonunda New York'a dondum. Dogal olarak her seyi biraktigim gibi bulmayi beklerken ilk golu havadan yedim, anladim ki Mayis ben Istanbul'a gidince pesimden gelmis, New York'u terk etmis. Nisan da Mayis'in yoklugunu ort pas etmeye calismis, hatta yoklama kagidini yirtmis ama pek basarili olamamis.
Neyse asil konum hava degil. Dun aksam dondugumden beri yan apartmanin onunden gecip gecip apartman gorevlisine bakiyorum ama yerinde yok. 

Bugun gecerken daha once hic gormedigim bir gorevli ile goz goze geldim. Cocuk gibi yeni gorevliyi gorunce merakli bakislarimi baska yere cevirerek hizli hizli yurumeye devam ettim.  

Yururken tabi ki, Karl nerede, acaba isten mi ayrildi, umarim ayrilmamistir diye dusunmeden edemedim. Sonra da Karl'i hayatima geri isteyisime sasirdim. Tahmin edersiniz ki, cok derin bir arkadasligimiz yok ama bence bir cogumuz onun kadar mutlu degiliz ve ayrica kimse Karl kadar samimi gunaydin demiyor. O yuzden sabahlari Karl'dan pozitif enerji dopingi alarak gune baslamaya megerse baya alismisim. 

Bu alistigim duzenin yikilmasi olasiligi ile bugun bir miktar aydinlandim. Anladim ki hayatimdaki bazi sig iliskiler de baya degerli ; bir insani sevmek hayatina sokmak icin illa sevgili, arkadas olmaya gerek yok ve ayrica her insanin isinden , urettiginden farkli rolleri var bu hayatta. Sanirim Karl'inki insanlara pozitif enerji yaymak

Simdi, benim isimden ve urettigimden ayri rolum nedir diye dusunuyorum, bir yandan da yarin Karl'i gormeyi umuyorum... 

18 April 2013

Laf Olsun Diye

Bu büyümek acaip bir sey.. Anladigim kadariyla laf olsun diye herhangi bir sey yapamiyorsun... Laf olsun diye bir şöyle çıkıp gezeyim bile desen, yaşın, aklın kapının önüne geçip ölümü çiğnemen lazim diye karşında dikiliyor.

Hadi çiğneyip gecsen, insan cignedigi yasin altina dusmuyor hatta sanki laf olsun diye yaptiklarin hayat hanesine +1 ekliyor. Bu arti birler birikmesin diye o her seye bir deney, deneyim olarak baktigin “laf olsun” diye yasadigin gunleri geride birakiyorsun.Muzigi, mekani etrafindaki insanlari degistirdik ne oldu diye test etmek yerine, kontrol grubu olmayi tercih ediyorsun.

 Bunu neden yaziyorum? Kendimi test etmek istedim bugun ve yaşım, aklım kapının önüne geçip “ölümü çiğnemen lazim” dedi. Ilk defa kendisinden bu kadar siddetli bir tepki gordum, saskinim, paylasmak istedim.

23 January 2013

Eski & Yeni + Guven + Galatasaray Universitesi

Yeni beni heyecanlandirsa da, eski beni hep guvende hissettirir. Eski dostlar, eski iliskiler, eski mahalleler, eski binalar, eski evler, eski kiyafetler, eski sarkilar hizli akan ve surekli degisen hayatta -degismedigi icin- dinlenmemi saglar. Tekrar kesfe gerek yoktur, paylasilmisligi, yasanilmisligi vardir. Yanindayken konusmak, melodisini ogrenmek durumunda, tuvalet neredeydi diye sormak veya ustune ne giysen diye dusunmek zorunda kalmazsin. Eski orada durdugu icin, konforlu hissettirdigi ve iyi bir opsiyon oldugu icin yeniyi kesfe cikmaya guc bulursun genelde...

Oysa her Turkiye'ye geldigimde (ki en az alti ayda bir geliyorum) biraz daha guvensiz hissediyorum kendimi. Eski yikiliyor, uzerine yenisi yapiliyor. Sehrin kismen yeni Etiler'inde surekli adi ve dekorasyonu degisen mekanlari saymiyorum bile. Yillarin Inci Pastahesi yikiliyor, Emek sinemasi yerine AVM yapilmasi tartisiliyor, Taksim meydanina yeni projeler getiriliyor, Kuleli Askeri Lisesi hotel oluyor, aile evimizin oldugu apartmanin oy coklugu ile tekrar insaa edilmesine karar veriliyor, milli bayramlarin kutlanisi degisiyor....

Bu degisime -kismen daha az- maruz kalan bir insan olarak bile kendimi huzursuz hissediyorum. Altimdan oturdugum koltugu, giydigim kiyafeti, kullandigim arabayi "artik eskidi bu" diye alacaklar gibi geliyor.

Iste sirf bu huzursuzlugun ortadan kalkmasi icin, dun Galatasaray Universitesinin sadece yandigini degil , bir mesaj verme amaciyla hepimizi ona bakarken Tibetli protestocu gibi kendini yaktigini dusunuyorum.

Dersi hala almadiysaniz ben notlarimi paylasayim: Gelismekte olmak, eskiyi yok saymak veya ona ragbet etmemek degil; onu korumak, var oldugu icin yeniyi ogrenecek, yaratacak gucu kendinde bulmak..

Sozlusu yok, tek sinav yazili... Suraya bagista bulunursaniz belki kanaat notundan geceriz...