06 November 2010

"Alistin mi?" Sorusuna Itafen


Alismak yadirgamamaksa ilk hafta alismistim zaten ama hala ufak cocuklar gibi gozlerim her detayi seciyor ve yeni okumayi ogrenmis ilkokul ogrencileri gibi uzerinde yazi olan her seyi okuyup -sanki- parcalari yerine dizmeye calisiyordum...

Bence artik alistim, gozlerim her yaziyi okuyup hafizaya almaya calismiyor ama alismak istiyor muydum cok da emin degilim.. Merakli olusumu; sehrin rutin hallerinin heyecan vermesini, safari yapmadan siradan anlarla 'kesfetme' hissini seviyordum sanirim

O yuzden merakimi , kesfetme istegimi kaybetmemek icin kendimi uyanik tutmaya gayret ediyorum... Alisma uykusunu, sogukta mahsur kalmiscasina engellemeye calisiyorum.. Arada kafam omzuma dusunce, genelde kafeinli bir New York etkinligi seciyorum kendime.. Iki yudum aliyorum iyi geliyor..

Yani kestirme cevabi alistim ama alismamaya calisiyorum...

30 September 2010

The Social Network


Her gun onunden gectigimiz bakkalin, kullandigimiz otobusun, vapurun, dolmusun, cep telefonunun veya asansorun filminin yapilmasi ne kadar garipse, Facebook’a itafen bir film yapilmasi o kadar garip geldi ilk gordugumde… Bugun aksam ustu yine girdim, bir video paylastim, Seckin ve Doruk `like` etti diye ilerleyecek bir Hollywood yapimi olamayacagini tahmin ederek , filmin arka planda Facebook tarafindan yaptirilan bir basari hikayesi olduguna cok emindim –izleyene kadar-

Filmi, bu Sali gunu Mashable.com tarafindan organize edilen on gosterimde izledim. On gosterim organizasyonunu, bir araba veya icki markasi yerine sosyal platformlarla ilgili onemli bir bilgi kaynagi olan Mashable.com’un yapmasi –veya benim onun yaptigi on gosterime gitmem- filmi goruntusu ve sinemaya olan katkisi ve teknik ozellikleri ile incele(ye)meyecek olmami sanirim uzun bir yoldan da olsa sizlere aktarmistir. Kisa yoldan, ben sinema bilmem, internet bilirim desem yeri...

Internetle ilgili profosyonel veya kisisel olarak ilgilenen cogu kisinin Facebook’u `devir degistiren` bir olgu oldugunda hem fikir olacagini tahmin ediyorum. Yine de film olacak kadar heyecanli olur muydu derseniz konunun icine hali hazirda en genc milyarderlerden olan ve her ay bir yerlerde mutlaka haber olan Mark Zuckerberg’I katmasaniz olmazdi bence ancak Mark Zuckerberg’in konuya katilmasi Hollywood’un filmdeki bir kisiyi kahramanlastirma aliskanligindan uzak yapildiginin dikkati oldukca cektigini soylemek gerekli bence… Hatta izledigim videolarindan edindigim Mark Zuckerberg imajindan cok uzak, zayif , asosyal ve hizli bir imaj cizildigini dusunuyorum. Bu sebeple filmle ilgili bir cok yorumda, filmde Mark Zuckerberg’in konumlanisinin imajina zarar verecegine dair yorumlarin neden yapildigini anliyorum. Gerci anlasam da cok katilmiyorum cunku bugune ortaya koydugu urunun onune gecen bir imaj yaratmadigini, hep gri kaldigini ve bundan sonra renk degistirse de fark etmeyecegini dusunuyorum.

The Social Network Preview from Christopher Smith on Vimeo.



Filmin bence en onemli ozelligi , 500 milyon kullanicisi olan bir sosyal platformun nasil olustugunu anlatma vesilesiyle yola cikip, Amerikan universite hayati, erkeklerin sosyal hayatta kendilerini ispatlamalari –erkek olmalari- icin icten ice verdikleri savas , yenilikci yollardan hayata atilmayi planlayan genc is adami profili, zengin ailelerden gelen profillerin olaylari cozme bicimi gibi bir cok kulturel konuya da vurgusuz olsa da deginmesi.

Film, 500 milyon kullanicisi olan bir sosyal platformun nasil olustugunu mu anlatiyor derseniz `Hah, tam ustune bastin, konusu budur` diyemem.. `The Social Network` son kasigi cok lezzetli Hollywood yemeklerinden degil , daha cok icindeki bir cok malzeme ile her kasiginda ayni tadin alindigi tarzda bir corba.. Corba olarak da, domates corbasi gibi diyemeyecegim cunku bitince tam olarak bir tad birakmiyor, icinde ne vardi acaba diye dusunduruyor…

Ben bitirince icinde, Facebook nasil olustudan ziyade, nasil gunluk hayattan beslendi, sahipligi hangi sureclerden gecti, hukuki surecler nasil isledi ve Mark Zuckerberg neden basarili oldu, dijital platformlarin patronlari neden gormeye alistigimiz Donald Trump modeli olmuyor gibi malzemeler buldum. Bakalim siz ne corbasi oldugunu cikinca anlayabilecek misiniz veya icinde hangi malzemeleri bulacaksiniz...

23 August 2010

Hosgeldin New York

Hayatimda bir kere daha severek ayrildim.. Cok sevdigim bir sehri, cok sevdigim insanlara emanet ederek kapiyi cekip New York'a dogru yola ciktim.. New York'taki kapiyi az once actim desem yalan olmaz.. Karsima tanidik bir surat cikti. Evine gelen yabancilara ilk basta, kendilerini egriti hissedecegi seyler yapacagini tahmin ediyordum, yanilmadim da - Daha once Istanbul da benzer bir karsilama yapmisti, beni sevmedigini dusunup biraz kisisel almistim ama sonra durumun oyle olmadigini anladim - Istanbul'un bana ogrettikleri dolayisiyla da, simdi New York'un yaptiklarina ne bozuluyorum, ne kiriliyorum.. Her buyuk sehir gibi evinde yasayacaklara ilk basta sopayi gostererek duzene uydurmaya yonelik calismalar bunlar.. Bu calismasinda seviyeyi yavasca zorlastiracak oldugunu bilsem de, bunu bilmenin - ama bunu bildigimi bilmemesinin- verdigi rahatlikla onunla bu oyunu oynuyorum..

Yarin oyunun yeni bir bolumu basliyor. Neredeyse alti yildir yaptigim isi, yeni topraklarda devam ettirmece.. Oyunun bu versiyonun pazarda kopyasi, kacak cd'si veya demosu olmadigi icin neye benzeyecegini pek tahmin edemiyorum, sanirim ancak oynarak gorebilecegim..

Yeni oyun oncesi heyecanli misin sorusuna cevabim ise: Pek degilim, uzun yaz tatilinden sonra okulun acilacagi gunden onceki Pazar aksaminda gibi hissediyorum... Alistigin duzenin degisecegini bilmenin rahatsizligi ile 'yeni okul yilinda neler olacak' sorusunun yarattigi meragin karisimi gibi... Aslinda tek kelimeyle aktarilacak tarifi yok ama ic sesinin 'naptin' ve 'iyi yaptin' sozlerine beste yazdigi ama ic ses oldugu icin bagirarak soyleyemedigi bir sarki simdilik.. Ama sesli sorsaniz 'gayet iyi' derim gecerim -nasil oldugumun bestesi tamam ama sozlerde biraz oynama oluyor diyecek kadar dantelli, agdali cumleler kuramam -

Neyse uzatmayalim, sampanyayi patlatalim cumlelerin kapanisini, yeni oyunun baslangicini kutlayalim

Hayatima Hosgeldin New York Cok yakinda , seckin muzik marketlerde, oyuncakcilarda, internette ve bir kac blogda

23 July 2010

Hayat


Hayat, bazen ortaya koyduğun fişlerin ne kadar ettiğini bilmeden, heyecan ve aynı zamanda stresle beklemek galiba...

02 July 2010

Son Dakika Olsun, Sizin Olsun


Tüketici araştırmalarında "kaliteli ürün ve servis için daha fazla öderim" sorusunu onaylayanları daha iyi anlayabilmek için ne yapalar, ne ederler; ne yerler , ne içerler soruları mercek altına alınıp anlaşılmaya çalışıldı... Mikro-organizmadan en azından boyut olarak büyük olan bu hedef kitleyi anlamak için uygulanan mikroskobik yöntemler sonucunda pazarlamacıların bu kitlenin davranışlarını anlamada başarıya ulaştığını tahmin ediyorum ama gelecek bir kaç yıl içinde mercek altında tutulacak tüketici "spontane yaşamak için daha fazla öderim" diye cevaplayanlar olacak bence...


Şehrin planlama konusunda bünyelere kattığını uzmanlığı bir kenara bırakıp; o an aklına eseni planlamadan yapabilmenin verdiği özgürlük duygusu için fazladan para ödemeyi, daha az kaliteli servise tercih edenlerin dönemi gelecek bana göre... Business class fiyatına, economy'de uçanların; rezervasyonsuz gittiği restaurantda ek bir para ödemeyi kabul edenlerin; gece alışveriş yapabilmek için normalde satınalmayı tercih etmeyeceği ürünleri, satın almayı tercih edeceği ürün fiyatına alanların...


Öngörülerim doğruysa -daha doğrusu bu hedef kitle sadece benden oluşmuyorsa-umarım mikroskoplar bir an önce buraya döner ve bu zavallıcık spontanların hayatına yeni servisler, ürünler girer...


Sloganınızı da ben söyleyeyim: Son dakika olsun, sizin olsun..

22 June 2010

A Modern History of Human Communication


Google Voice ile ilgili yazıda yayınladıkları modern iletişim tarihini anlatan resim çok hoşuma gitti.. Aslında her şey ne kadar yeni..

31 May 2010

Dünya Kupası ve Louis Vuitton


Yazın büyük olayı Dünya Kupasından Louis Vuitton da faydalanmak istemiş belli ki.. Pele, Maradona gibi efsaneleri kullanmış iletişimde; louisvuittonjourneys.com diye bir site açmış hatta, (video yüklenemediği için site ilgili bilgi veremiyorum) ama lüks markalar popüler kültürden esinlenmesinler demeden edemeyeceğim çünkü Luois Vuitton'un futboldan esinlendiği "özel" koleksiyonu gördüğüm en olmamış koleksiyonu.... Kuş var, çiçek var, böcek var.. neden futbol topu?

20 May 2010

Sweat Shop Paris


Bir kaç gün önce, keşke dikiş dikebilseydim dememin arkasından, Sprinwise'da, Paris'te Singer'in sponsor olduğu dikiş dikilen bir cafe'nin açıldığı haberini görünce tam onikiden vuruldum.. Keşke orada olsam ya da cafe burada olsa; fırsat buldukça gitsem, keyifli bir şekilde öğrensem , ilk diksem sonra giysem... Lalalaaaaa

15 May 2010

Artshow 2010

Beşiktaş Belediyesi tarafından beş senedir düzenlenen Art Show'dan evimin dibinde olmasına rağmen bu sene ilk defa haberim oldu. Hadi o benim kabahatim olsun ama içerinin boşuğunu da medyaya yüklemeden edemeyeceğim keza kendileri neyi bağırsalar popüler oluyor. O yüzden bir önceki yazımda bahsettiğim Erdem Moralıoğlu'nun ve Artshow'un bilinmemesini tamamen onlara yüklemekte haklıyım..





Neyse sosyal yakarışlarımı geçersek, sergide gayet keyifli eserler olduğunu söyleyebilirim. Şahin Paksoy'un seramiklerine bakarken, karşımda tutkuyla dans eden tombiş bir çift buldum; Ali Alışır'ın fotoğraflarındaki gencecik vücuttaki yaşlı surat, asab bozucu olacak kadar gerçek gibiydi. Funda İyce Tuncel renk sevdama cevap verecek eserlerle katılmıştı ve ayrıca kendinin Ankara'lı olduğunu öğrenip içten içe -sanırım kendime pay biçip- gurur duydum


Sergi 16 Mayıs'a -yani yarına- kadar devam ediyor.. Fırsatı olanlara Akatlar MKM'e gidip gözatmalarını tavsiye ederim

14 May 2010

Erdem Moralıoğlu


Bu ay kendime bir kıyak yapıp yabancı moda dergileri aldım, aslında amacım resimlere bakıp saçımı nasıl kestireyim diye ilham almaktı.. Bir ilham alamadım ama Erdem Moralıoğlu ile tek taraflı olarak tanışmış oldum. Ingiliz Vogue'da okumaya başladığım Ingiliz modasını kim belirliyor diye başlayan yazının ilk röportajı Erdem: British Fashion Counsel /Vogue Fashion Fund Award Winner yazısı ile Erdem'e ilk merhabayı demiş oldum..


Erdem Moralıoğlu ilk moda kez Londra moda haftasına 2005 yılında katılmış; son kazandığı ödüle adayken jurinin karşına sadece bir koleksiyon değil, aynı zamanda markası ile ilgili bir iş planı ile çıkmış. Zaten Cnn'den öğrendiğime göre de kazandığı ödülü, markasının dünya açılması için kullanacakmış. Genelde ipek ve yün ağırlıklı çalışır ve aynı zamanda dijitalleştirilmiş çiçek desenlerinden faylanırmış..


Magazin programı benzeri -mış muş müş diye giden cümlelerim kendinden daha önce habersiz olmamdan kaynaklansa da, bundan sonra gözümün üzerinde olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim sanırım.

26 April 2010

f8: Facebook


Facebook 21 Nisan'da f8 ile, seni anlayan web deneyimi diye tabir edeceğim web 3.0'a attığı adımı herkese açıklamış oldu. Lanse ettiği yeni open graph ve plug-in 'lerle ilk defa Facebook dışına da taşarak , internetteki her tür deneyimi basitce, anında sosyalleştirilebilir ve kişiselleştirilebilir hale getirme fırsatını ortaya çıkardı.


Web 3.0'ın seni anlama fikrini genel olarak sevmiş olsam da, bugüne kadar "öyle olmaz" hissiyatı ile pek de olabileceğine inanmamıştım. Bugün f8 video'sunu izlerken, Facebook'un yanında duran Microsoft, CNN, Yelp gibi devlerle ilk defa bu deneyime çok yakınlaştığımızı düşündüm ve izlerken televizyonun icat edilişinin açıklandığı ana şahit oluyormuşcasına önemli bir anı yaşadığımı hissedip, heyecanlandım.. O yüzden daha fazla anlatmayayım, sizde Mark Zuckerberg ve Bret Taylor'ın ağzından video'yu izleyip, benimle aynı heyecanı paylaşın..
İyi seyirler!

Anjelique Açıldı = Yaz Geldi


Baharın gelişi ilk cemre düştüğü zamana, yazın gelişi Anjelique açıldığı zamana denk geliyor bu Istanbul'da... Bu senede kaide değişmedi sanırım, 22 Nisan'da erkenden açılan Anjelique, arkasından muhteşem bir havayla girdiğimiz 23 Nisan tatili "Tamam yaz geldi" dedirtti...

22 March 2010

Blippy


Yeni keşfim Blippy'i ile huzurlarınızdayım.. Amerika'da açılalı 2 ay olmuş site ve 50mio dolarlık satınalma teklifi dolayısıyla haber oluşuyla gündemime düştü.. Kendisi bana göre twitter'ın ne satınaldığını paylaştığın versiyonu.. Ben pek faydalanabilirmişim gibi hissetmedim ama nadiren "selin" kullanıcı adını alabbildiğim sitelerden biri olması dolayısıyla paylaşıyorum:)

16 March 2010

Need $ for Alcohol Research





Bunu yolda görmüş, çok gülmüştüm... Bilgisayarda bir sey ararken tesadüfen karşıma çıktı tekrar.. En azında dürüst, komik ve samimi bir dilenme yöntemi

14 March 2010

Picnik


Google'ın Picnik'i almış olmasıyla bir göz atmış ama fazla kurcalamamıştım. Bugün ilk defa bazı fotoğrafların üzerindeki oynamaları Picnik'te yaptım. Gördüğüm en iyi fotoğraf uyarlama sitesi olduğunu söyleyebilirim.. Fotoğrafın küçültülmesinden, renklerlendirilmesine, gece görüntüsünden 60'lar hissiyatına kadar yaratılabilen farklı etkilerden, çerçevelendirilip Facebook, Twitter hesaplarından paylaşılmasına kadar her özellik son derece kolay kullanılacak şekilde paketlenmiş.

Genel olarak online uygulamalara para ödememe isteğime karşın, Picnik'te Premium üye olmam an meselesi..

06 March 2010

Bang & Olufsen

Dün Akbank Private Banking'in katkılarıyla hazırlanan, Sapphire Istanbul 54. katta Bang and Olufsen "deneyim gecesi" denebilecek bir organizasyon vardı



Müzik, ses ve ev eğlence sistemlerine olan ilgisizliğim dolayısıyla -açıkcası- Dünya'nın ve Bang and Olufsen'in en büyük plazma ekranını görmek dışında bir beklentim yoktu.. Taaa ki, ışıklar karartılıp Andrea Bocelli'den Con te Partiro sesleri yükselene kadar... Ses ve görüntü o kadar gerçekti ki, kendimi konserde zannedip şarkı bitince bir anda alkışladım. Ardından ses sistemi Kerem Gürsev ve adını bilmediğim ama müziğini sevdiğim Dj ile de test edildikten sonra deneyim turu tamamlandı

Evde azıcık daha fazla vakit geçirsem kesinlikle evimde olmasını istediğim bir deneyim olurdu... Evde "azıcık" vakit geçirmeyenlere duyurulur

05 March 2010

Chat Roulette

Bu aralar yeni yeni karşıma çıkan Chat Roulette'e bir göz atmak istedim bu akşam, "ne çıkarsa bahtima" fikrinin bu kadar ivme kazanmasının arkadasında ne olduğunu anlama güdüsü dışında, karşılaşılan ilginç karakterlerden birine "belki" rastlama fikri de ayrıca meraklandırdı.. Merak da kediyi öldürdü mü? Hayır! Çünkü ortada kamera yoktu , kamera olmayınca Chat Roulette de olmuyordu..

Neyse araştırmalara devam edildi. Neredeyse belgesel kıvamında bu video bulundu..



Denerseniz deneyimlerinizi paylaşın, merak içindeyim..

01 March 2010

Soli Tantuni


Hayatımın hiç bir döneminde iştahlı bir insan olamadım... Küçükken yapılmasını istediğim tüm isteklerin ön şartı, sütünü içersen (ıykk hala yazarken için kalkıyor), yemeğini yersen, etlerini bitirirsen; gidebilirsin, oynayabilirsin şeklindeydi...


Bu durum ilerleyen yıllarda da pek bir değişiklik göstermedi. Yemek yememek için acıkmamayı -inanmayarak da olsa- dilediğim, yemek yerine geçecek hapların çıkarılması istediğim kendi çapımda iç ayaklanmalarım oldu...


Bu iç ayaklanmalarının tersi bir hamle ile bu haftasonu canım tantuni istedi.. Hah dedim daha yeni Etiler'de güzel bir yer olduğunu söylemişlerdi. En iyisi ben bir onları arayıp, hazırlatıyım geçerken de alır arkadaşıma giderim... amaaaa ne mümkünnn... Soli Tantuni'nin telefonunu bulan cennetlik...


Aslında bu "Dünya bir toz bulutuydu" kıvamında giriş yaptığım yazının temel amacı: Soli Tantuni'nin telefon numarasını yazıp, benden sonraki iştahlı veya iştahsız jenerasyonların erişebilmesini sağlamaktı ama konunun genel hatlarını çizene kadar 4 paragraf geçti.. Neyse daha fazla amaçtan sapmadan söylüyorum:

Soli Tantuni: 0212-3521133
Gayet de güzel, afiyetle yiyiniz:)

28 February 2010

Velev ki ciddiyim!


Gülse Birsel'in bu son kitabını okurken, sık aralıklarla kahkaha attım. Detaycı, aslında kendine göre kuralcı ve komik..

Ben olsam bahsederken homur homur yazacağım konuları,bu kadar komik bir hale getirip paketlemesine hayran kaldım...

27 February 2010

Ne ekersen onu biçiyordun hani...


Bu resimde gördüğünüz orkide, gecen sene Mayıs ayından beri ne ekiliyor, ne biçiliyor, akla geldikce su bardağının dibinde kalan su ile besleniyor.. Ölüp ölmediğine dair bir ipucu olmadığı için fişi çekilemeyen çiçek, geçen hafta itibariyle ölmedim ayaktayım sinyalleri ile tomurcuk verdikten sonra bir kaç gün önce de mutluluğunu ve bağımsızlığını ilan etti.

Hani bu çiçekler konuştuğunu anlarmış ya, -kendi kendime çiçekle konuşmak yine de garip geldiği için- belki yazılan post'u da anlar diyerek; onu, hayatın zor şartları altında bile çıkış yolu bulabildiği ve mutlu olabildiği için tebrik etme gereği duydum.. Tebrikler çiçek!

13 February 2010

Hakkasan Wanna olmuş..


Yerine 11.11'in açılmasıyla ortadan kaybolan Wanna'nın , dün Hakkasan'ın yerinde tekrar açılarak Kanyon'da hayatına devam edeceğini öğrendim..

İç dekorasyon her ne kadar değişmiş denilse de, eski halinden pek farklı değil. Farklı olan tek şey, ilerleyen saatlerde eski Wanna müziğini ve ortamını bulabiliyor olmak...

Ara ara gidilesi, eğlenilesi bir mekan..

08 February 2010

Çanta olsam kadın çantası olmak istemezdim...


Kadın çantasının, markasından, tarzından kim olduğu bellidir, görülür görülmez etiketlenir.. Kimse acaba içinden tırnak makası çıkar mı diye düşünmez ilk bakışta... Özel bir durumun peşinde olanlar merak eder ancak çantanın içindekileri.. Başı ağrıyordur, o koca çantada acaba bir Appranax bulunur mudur... Sahibine göre içinde her şey bulunabilir, ince bir olasılk hatta permütasyon, kombinasyon hesabı ile hazırlanmıştır.

Erkek çantaları daha nettir, içinde evrak mı, laptop mu vardır ya da kendisi seyahatte midir ilk bakışta bellidir.. İçindekiler konuşur, şekli şemali sadece içindekilerle ilgili fikir verir.. Sahibine göre değişse de, büyük süprizlere gebe değildir, basit bir arz-talep hesabıyla hazırlanmıştır.

Kadın çantasının ağzı açıldı mı kişiliği düşer yere; kitap, ruj, ilaç, bilet, mendil, Orkid, kalem, takı, toka, cetvel, defter, krem, şemsiye.. Lazım olacak ve lazım olabilecek şeyler dökülür içinden

Erkek çantasının ağzı açıldı mı gündemi düşer sadece, o günün ihtiyaçlarından daha fazlasını taşımaz yanında

O yüzden çanta olsam, kadın çantası olmak istemezdim.. Hayatın sadece beklediklerini taşımak varken, olasılıklarını yüklenmeye ne gerek var

02 February 2010

Ardan Özmenoğlu


Ardan Özmenoğlu'nun bu haftasonu Süzer Plaza'daki sergisine gittim.. Yaptığı işler gerçekten muhteşemdi.. Sergi bu Pazar bitti ama baska zaman, baska bir yerde mutlaka tekrar olacaktır. Zamanı gelince mutlaka uğrayın, o zamana kadar da websitesine mutlaka göz atın derim..

24 January 2010

Çin'de...

Google'ın sansür konusunda sorun yaşadığı Çin'de yaptığı, pazarı terk edebileceği açıklaması üzerine..

17 January 2010

Lumosity


Lumosity beyin jimnastiği ve eğitimi için açılmış bir site.. Aynı zamanda içinde yer alan test'ler ve oyunlar dolayısıyla da oldukça eğlenceli bence.. Dikkat Bozukluğu (ADD) , unutkanlık gibi hemen hemen herkese sıçramış beyin sorunlarına yönelik de ayrı eğitim kategorileri var.. Kelimelerle oynanan bazı test'lerin Ingilizce olması dolayısıyla, sonuçların yanıltıcı olduğunu düşünüyorum ama kelime oyunları içermeyen başka bir sürü test de mevcut. Özetle keyifli , eğlenceli ve faydalı bir site...